30 Mart 2012 Cuma

Herkesin İzlemesi Gereken Videolar

Bugün haftaiçi yoğun çalışan bir anne-babanın, her pazar günü  Ataşehir'den Kasımpaşa'ya çocuklarına taze ve doğal yumurta,süt,tereyağ almak için saat 07.00'da evden çıktıklarını;yağmur-çamur,yaz-kış demeden bunu her hafta asla aksatmadan yaptıklarını öğrendim.Üstüne bu videoyu bir arkadaşımın paylaştığını gördüm.Ted'in kendi sitesinde Türkçe altyazılısı bulunuyor.İzlemeli ve her aileye izlettirilmeli diye düşünüyorum.




Gitmek


Bugünlerde herkes gitmek istiyor.
Küçük bir sahil kasabasına,
Bir başka ...ülkeye, dağlara, uzaklara...

Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam aynı şey...
Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği.

Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi.
Bu yeter zaten.
Herşeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini bırakıp gidebilse insan.
Ama olmuyor.

Hadi kendimize razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.

Böyle gidiyoruz işte.
Bir yanımız "kalk gidelim",
öbür yanımız "otur" diyor.

"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duygusu...
En kötüsü alışkanlık.
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor.
Kalıyoruz...
Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.

Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.

Misal ben...
Kapıdaki Rex'i bırakıp gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
İki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında,
Herkes onu, o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?

"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin,
Kendi imalatımız küfeler.

Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım,
İnadına kök salmak lazım.

Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabii yapanlar, ama az.
Sadece kaymak tabakası.
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.

Ne mümkün.
Sabah 9, akşam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.

Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.

Ben her bahar aşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç,
Ama olsun... İstemek de güzel.

CAN YÜCEL

28 Mart 2012 Çarşamba

Osho'dan İnciler

Herkes sana dikkat cekmemeni soyluyor.
Niçin ?
Bu kadar kısa yasamda, neden dikkat cekmemek ?
Zıplayabildigin kadar yuksege zipla...
Dans edebildigin kadar delice dans et...

24 Mart 2012 Cumartesi

Bahar Geldi Uyan Demeli:)


Hadi uyan
Gün ışığı çilemeye başladı başucunda
Denizler bir mavilik edindi günden
Seher yeline uyup kuşlar tüneğine uçtu
Bu türküyü dinlemeyecek misin

Hadi uyan
Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın
İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine
Yoksul olsan da uyan
Garip olsan da uyan
Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için
Madem ki iyisin, iyiliği yaşatmak için
Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için

Hadi uyan
Denizi dinle yaşamak desin
Toprağı dinle barışmak desin
Göğü dinle sevişmek desin
Bir plak konmuş gramofona
İşte aşk, işte özlem, işte savaşmak gücü
Uyan diyor, uyansana

Hadi uyan
Sevdiğim uyan
N'olur uyan

Metin Eloğlu şiiri tam "bahar geldi uyanalım" şiiriymiş

21 Mart 2012 Çarşamba

21 Mart Gününün Anlam ve Önemleri

Bugünün 21 Mart olduğuna hiç farkında bile olmadan işimden bir günlüğüne izin aldım.Çünkü 5 yıl sonra yeniden üniversiteli olmaya karar verdim.En kötü kararın kararsızlık olduğuna ve her yaşantının bir sebebi olduğuna inanarak yüksel lisansa başvurdum.Hayrıma olacaktır eminim:)

Bugün gece ve gündüzün süresinin eşit olduğu gün.Bugün güneş ilk kez 0 derecede Koç burcuna girdiği için astrolojiye göre yeni yılın başlangıcı kabul edilirmiş.Astroart astroloji okulunun hafta boyunca "uluslararası astroloji günleri" kapsamında çeşitli eğitimleri olacakmış ilgililere duyurulur.


Bir diğer önemi; Mimar Sinan'ın, Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan'ın kızları Mihrimah Sultan için olağanüstü bir hesaplamayla yaptığı camilerde gözlenecek harikalar.Hikayesi şöyle;Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan on yedisine bastığında, iki kişi onunla evlenmek ister. Mihrimah, yani Mihrü Mah, Farsca’da “Güneş ve Ay” anlamına gelir. Kızla evlenmek isteyenlerin biri Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa diğeriyse Mimar Sinan’dır.

Padişah kızını Rüstem Paşa’ya verir.
Koca Sinan evlidir, ellisindedir ve de Mihrimah Sultan’a deliler gibi aşıktır! Gerçi sevdiğine kavuşamamıştır ama,aşkını, olanca güzelliğiyle sanatına yansıtmıştır.Üsküdar’a, Saray’ın isteğiyle elbet, 1540 yılında Mihrimah Sultan Camii’nin temelini atar ve 1548’de bitirir. Camiyi yaparken, eserine sanki “etekleri yerleri süpüren bir kadının” dış çizgilerini verir.

Derken, ilk kez padişah fermanı olmaksızın, Edirnekapı’da, pek kimselerin uğramadığı ıssız ama İstanbul’un en yüksek tepelerinden birine, ikinci bir eser yapmaya koyulur Mihrimah Sultan’a. Cami küçücüktür. Minaresi otuz sekiz metredir, bir adet incecik kubbesi üzerindeyse yüz 61 pencere, camiin iç güzeliğini aydınlatır. İçerdeki sarkıtlar ve minare kenarlarındaki işlemeler Mihrimah Sultan’ın topuklarını döven saçlarını anımsatır insana.

21 Mart'ta gidip Edirnekapı ve Üsküdar’daki camileri aynı anda görebileceğiniz bi yer bulun(orası neresi ben bulamadım ama:( Göreceğiniz manzara şudur:Edirnekapı camiinin tek minaresi ardından tepsi gibi kıpkırmızı güneş batarken, Üsküdar’daki camiinin ardından ay doğar! Mihrü Mah eşittir Güneş ve Ay.Unutmadan, 21 Mart Mihrimah Sultan’ın doğum günüdür.

Dünya Down sendromu günü de bugün.Down Sendromu bir hastalık değil; tıpkı yeşil göz, sarı saç gibi bir oluşumdur. Bu nedenle tedavi olanağı yoktur.Bunun için bilinçlenelim,bilinçlendirelim hiç kimseyi ötekilestirmeden.


Bir de bugün  dünyanın çeşitli ülkelerinde 90’lı yılların başından beri kutlanan "World Storytelling Day", yani "hikâye anlatıcılığı günü"Bugün aslında dünyada bir festival coşkusuyla kutlanıyormuş. Gece ve gündüz zamanının eşitlendiği, baharın müjdecisi bugün farklı kültürlerden farklı öyküleri paylaşmak hoş olabilir.
Baharla birlikte gelen her yeni günü; güneş ışığı gibi yaşayıp,içime içime çekip ,güzel masallar tadında sonlandırmaya niyet ediyorum.

19 Mart 2012 Pazartesi

İçimden Sesler Korosu

Ilık bir bahar havası tadında başladı Pazartesi.Uzun zamandır "off yine mi Pazartesi"diye başlayan hafta başı bugün güzel başladı.Güneş enerjisiyle çalışır gibi hissediyorum kendimi bazen.

Amaaaaa her şey "O" ayakkabıyı görene kadardı.Sonra bir içim burkuldu,bir cızzz etti içim.Boşverdim.Erteledim."Amaaaaan sonra bakarım, kalırsa alırım" dedim.Kendim için birşeyler yapmayı,kendim için süslenmeyi,giyinmeyi,eğlenmeyi öğreneli çoooookk uzun zaman oldu da...İşte o 'ara sıra bazı bazılar' geliyor bazen ve "Dur"diyor,"boşver"diyor."Zaten ne ara giyeceksin.Artık her gittiğin yere bin tane araç değiştirerek gitmiyor musun?Ki öyle gitmesen de kapalı yerlerde artık duramadığını unuttun mu?Hep kendini yollara yollara atmıyor musun?Uzun ve kalabalık sokaklar da kaybolmuyor musun?"diye soruyor...

Bu kızı yeniden büyütmeliyim diyesim geliyor da...Artık o kız, hep büyümek zorunda olmaktan sıkıldı...

18 Mart 2012 Pazar

Çekilişlerr var

Puchilovesfashion'da çekiliş var.Son gün 10 Nisan.Hediyelerin hepsi bir kişiye gidecek.Benim olsa ne iyi olur:)Buradan

Bir cici çekiliş de  Beauty Love the Ladylicious'ta.Buyurun link tık tık

14 Mart 2012 Çarşamba

Ekolojik Ayak İzimizi Hesaplayalım

WWF Türkiye'nin (yani doğal hayatı koruma vakfının) sitesinde ekolojik ayak izi testi diye bir test var.Bu teste göre, kaç tane dünyamız varmış gibi yaşadığımız ve aslında sadece bir tanecik olan dünyamıza kaç tonluk yükleme yaptığımızın sonuçlarını buluyoruz testin sonunda.

Test;gıda,seyahat,ev ve diğer seçeneklerinden oluşuyor.Sadece bir kaç dakika sürüyor.Tabi testi yaparken "yaa ben napıyorum? Niye şunu şöyle yapıyorum,bunu böyle yapıyorum"diye düşündürmesini saymazsak.Misal kişisel bakıma harcadığınız para,kullandığınız yakıt,hayvansal gısa kullanımı,ulaşım araçlarını ne kadar sık kullandığınız gibi.

Testin sonunda da eko ipuçları diye bir öneriler bölümü var.Maalesef ben 2.33 tane dünyamız varmış gibi yaşıyormuşum ve bu bir tane olan dünyamıza 9 küsür ton yük demekmiş:((

Bence test yapmaya,incelenmeye değer.Sonuçları da merak ederim yapanlar bana da yazarsa sevinirim.

Link: http://ekolojikayakizim.org/

13 Mart 2012 Salı

Girişimcilik Örneği:Eşekli Kütüphane

Yıl 1943. Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar.

Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok.

Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok.

Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır:

“Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz.

Amirlerine durumu bildirir.
– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu
– Alıyorum.
– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak?

Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.
23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur.

Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler.

Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme,

işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir.

O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir.

Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin.

Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da“ zihniyeti aynen var.

O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan,

ama ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır.

İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar.

Sandıkların üstüne “Kitap İade Sandığı” yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.

Kütüphaneye de bir yazı asar: “Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.”

Köydeki çocuklar şaşırır.

Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir.

Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek.

Geyikler yerine eşeği var.


Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.


“Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım.

Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” der.


Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir.

Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar.

Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler.

Mustafa Amca‘nın ünü etrafa yayılır.

Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken,

Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.

Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar.

Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Zenith ve Singer’e mektup yazar:


“Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım“ der.

Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti).

Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar.

On makine yetmediği için sıra oluşur.

Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye.

Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider.

Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır.

Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye.

50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.
Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir.

2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar.

Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.

Girişimcilik ne biliyor musun?
Bulunduğun yere yenilik katmalısın. Mutlaka adım atmalısın.

Yaptığın iş olduğu yerde durup duruyorsa, sende bir uyuzluk vardır arkadaş.

İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.

(İnternetten alıntıdır)


11 Mart 2012 Pazar

Yanlış Hayatın Peşinden Koşmayacaksın

Ne olmasını bekliyorsun?

Hayatın sana ne sunmasını bekliyorsun?

Dün akşam hayalini kurduğun şeylerin,
...
sabah olunca gerçekleşeceğini mi umuyorsun?

... Yanlış Hayatın Peşinde Koşmayacaksın!

Sistem böyle çalışmıyor!

Düşünce gücü, metafizik, parapsikoloji, yoga, meditasyon, aklına her ne

geliyorsa, neye inanıyor ve peşinden gidiyorsan, hepsi bir yerde tıkanıp

kalacaktır!

Ummakla, dilemekle olmuyor, ayağa kalkacaksın!

Her şeyden önce farkına varacaksın!

Hangi öğretiye inanırsan inan, üstün körü anlamayacaksın.

Bir bilgiyi gerçekten hayatında uygulayamıyorsan,

o bilgiye sahip olduğun yanılgısına kapılmışsın demektir.

Kendini kandırmayacaksın!

Gerçekleri anlayacak, sonu her ne olursa olsun kabul edeceksin.

Bazen bildiklerin, öğrendiklerinin acı verir.

Onu da yaşayacaksın.

Önce kendinin, ne olduğunun, nelere sahip olduğunun, gücünün, yeteneklerinin,

bu hayata neden geldiğinin farkına varacaksın.

Hayatını, gereksiz şeyler uğruna harcamayacaksın.

Kalbinde yaşadığın her duyguyu aşk sanıp, peşinden çöllere düşmeyeceksin.

Aşkın adını ağzına almadan önce, uzun uzun düşüneceksin.

Yüreğinle yüzleşeceksin. Sevgiyi, tutkuyu, şehveti, alışkanlığı, çekimi, aşkı

birbirinden ayırt edeceksin.

Hiç kimsenin ve hiçbir şeyin senden daha önemli olduğunu düşünmeyeceksin.

Bedenine, ruhuna, aklına sahip çıkacaksın. Hak etmeyenin ardından yas tutup,

bunu da aşka bağlayıp, aşkın şanını kirletmeyeceksin.

Kendini tanıyacaksın, hem de çok iyi tanıyacaksın! Kimleri, neden ve niçin

seçtiğini bileceksin.

İnsanız hepimiz, elbette zayıflıklarımız, düşkünlüklerimiz, saflıklarımız var ancak

kendi huylarını, eksiklerini iyi tahlil edeceksin.

Ardından gözyaşı döktüğünün adını doğru koyacaksın!

Yıllar süren yaslar yaşayıp, unutamadığını iddia edeceğine, neden hayatına

başlayamadığını çözeceksin.

Korkularınla yüzleşeceksin.

Yattığın yerden, kurduğun hayale uygun bir beyaz atlı prens beklemeyeceksin.

Aklın çalışacak, elin ekmek tutacak, kimseye boyun eğmeden yaşamanın lezzetini

bileceksin.

İster kocan olsun, ister oğlun, ister anan, ister baban, kimsenin sevgisiyle

hükmünü birbirine karıştırmayacaksın.

Ezilen, zavallı, akılsız olmak kazandırır gibi dursa da, sonunda mutlak kaybettirir;

bunu unutmayacaksın!

Başkalarına değil, kendi gücüne inanacaksın.

Birinin boynuna asılarak durursan, karşındakini yormakla kalmazsın, bir gün kendi

kolların bile çekemez ağırlığını düşersin; kimseye dayanmayacaksın!

Dünya da sensin, evren de!

Kendini geliştireceksin.

Büyüyeceksin, olgunlaşacaksın.

Ruhunu da, aklını da bedenin gibi besleyeceksin.

Önce sen büyük olacaksın, farkında olacaksın, sonra dünyanın zevklerinin, aşkın,

hayatın tadını çıkaracaksın.

Emanet hayatlara tutunup, ömrünü harcamayacaksın.

Ne olmasını bekliyorsan, sen öyle oturdukça, olmayacak.

Boşuna hayal kurmayacaksın!

CAN YÜCEL

6 Mart 2012 Salı

Güven Konusunda Bir Kısa Film

İnternette dolaşırken Üstün Dökmen'in paylaşımları arasında görüp çok beğendim.Kendimize güveniyorsak bir işi başarmanın yolunu mutlaka bulabileceğimizin kanıtlar nitelikte bir video.Ama gerçek ama hayali içimizdeki o itici gücü ortaya koyduğumuzda tüm engeller bir bir ortadan kalkar.Belki de karşımızdaki en büyük kalkan kendimiziz...

3 Mart 2012 Cumartesi

Sıradışı Bir Görsel Şölen:Van Gogh

Türkiye'de, İstanbul'da birbirinden  mükemmel,sıradışı organizasyonlar tam gaz devam ediyor.Gerçekten gurur duydum böyle bir görsel şölene tanık olabildiğim için.Abdi İbrahim sponsorluğunda açılan sergi bildiğiniz sergilerden hiç değil.Dijital ortamda sergi diyerek gittim.Eserlerin tablolarda değil de dijitalde izleyeceğimi düşündüm.Ancak Antrepo'da yer,gök,kolon Van Gogh ve eserleriydi.


40 farklı projeksiyon aynı temayı,birkaş salise aralarla salonun tüm duvarlarına,kolonlarına hatta yerlerine yansıtıyor.Bir dönemine ait eserler kafanızı çevirdiğiniz her duvarda,kolonda,yerde izlenebiliyor.Duvar ve kolonlardaki görselller yerden tavana kadar.Yerdeki görseller de zaten bir tavan boyu kadar.Ve içerisi karanlık ve muhteşem bir müzik var.Sergiyi gezmiyorsunuz,yaşıyorsunuz.Hayatımda gittiğim  en güzel,zevkli sergiydi.İnsan saatlerce kalabilir orada.Mutlaka vakit yaratıp görmeniz lazım.Anlatılmaz yaşanır dedikleri bu olsa gerek.

Sergi 15 Mayıs'a kadar İstanbul Modern Antrepo 3 te olacak.Giriş yetişkin 15TL,öğrenci 8TL.

2 Mart 2012 Cuma

Şaştım kaldım kendime

Saat şu an 02.56 Cuma günü başladı.Yarın daha doğrusu 4,5 saat sonra işe hazırlanmaya başlamam gerek.22.30dan 02.00'a kadar dans ettim.Etmediğim zamanlarda da dikildim ki bu zamanlar az.Üstelik danstan önce bir saat kadar da spor yapmıştım.Hem de düne kadar grip ilacı kkullanıyırdum ki içmem gerek ancak içemiyeceğim bu aksam vs vs

Ama hala uyanıgım,enerjiğim hatta enerji patlaması yaşıyorum.Bazen ben bile kendime şaşıyorum.Kendimden hiç ummadığım kadar yüksek performans gösterdim.Aylarca dans etmeyip sonra en cikso mekanlardan birinde tozu dumana kattım mı ?Vallahi kattım:)Kendi kendini bu kadar mı gaza getirir insan:)Hayırlara vesile olsun insallah :)Kim tutar bee deyip Orhan Veli'den şu dizelerle uyumaya çalışmaya çalışıcağım:

Heeey
Ne duruyorsun be, at kendini denize:
Geride bekliyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, Her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere... 
 saat:03.04:)