22 Aralık 2012 Cumartesi

Bir Gezgin Filmi:"The Art Of Travel"

   Evlenmek üzere olan Connor düğün günü tam kilisede nikah kıyılırken rahibi susturup herkese bir hediye vereceğini ve  herkesin oturduğu sandalyelerin altındaki zarfı alıp açmalarını söyler. O an kıyamet kopar salonda. Çünkü evlenene kadar hiç kimseyle birlikte olmadığını söyleyen nişanlısı Connor'ın en yakın arkadaşıyla yatmıştır ve Connor tam da büyük günde bunu ortaya döküp gelini orada bırakıvermiştir. Havaalanında gidip ilk uçakla Nikaragua'ya gider ve gezme serüveni başlar. Panama,Peru,Darien,Bolivya ve daha pek çok yer de gezer bir çok deneyim elde eder hatta Guinness rekorlar kitabına girer. Tekrar asık olur huzurlu ve tutkulu bir aşk yaşar.Sonra tam Prag'a yerleşmek üzereyken  daha görecek yerler olduğunu düşündüğünden aşık olduğu kızla da ayrılırlar.


   Bir aşk filmi değil ,gezgin filmi. Yeni yerler,yeni rotalar ve o seyahat tutkusunun insanın nasıl da kanında dolaştığını dibine kadar hissettiren bir film.

   Filmin son dakikalarından Connor'ın notları;

  " Seyahat sanatı bir insanın planlarından uzaklaşması demektir. Seyahat konusunda uzman olmak ne tecrübe ne de yetenek ile ilgilidir. Hiç bir okul Doğu Afrika'da gezerken nasıl vurulmadın diye diploma vermez ya da Meksika'da gezerken ishal olmadınız diye.

   Bu bir yaşam biçimidir çoğu insanın bilmediği...Tek bir sözle arkadaşlarınızın eve dönmesini sağlayamak neredeyse imkansızdır. Bir duygudan da daha fazlasıdır. Şu anki geziden ,önceki gece tecrübe edindiğim bir heyecandır. Adını bile duymadığım bir yere tek gidiş bileti zaman hissettiğim bir şey ve de farkına henüz varamadığım pek çok şey...

   Neden hayatın sunduğu derslerden muaf olayım?Sanırım hayat kötü günlerin sizi ne kadar etkilemesine izin vermenizle alakalı ve ne kadar tecrübe edebileceğinizle..."

   İnsana iyiki nefes alıyorum iyiki yaşıyorum dedirten filmler iyiki var. Hayat bazen karmaşıklaştığında yardımımıza koşuyorlar.


 

18 Aralık 2012 Salı

Gece Postu Yazdırtan Hastalıklı Takipçi

   Her zaman arkadaşlarıma söylerim "iyiki varsın" diye daha doğrusu birkaç dosta. Kıymetlidir bu söz herkes taşıyamaz büyük gelir üstüne.Ama gecenin bu saatinde öyle bir şey fark ettim ki "yaa ben de iyiki varım" dedim.

   Blog yazarken kim neden yazdığını bilir.Bazen sebepsiz gibi de gelse vardır derinlerde bir sebebi.Blog blogu doğurur, bazen yorumlardan, bazen takip ettiklerimizin sayfalarından buluruz aynı dili konuşanlar olarak birbirimizi.Ancaaaaak şöyle de bir durum var ki bazen birşey beni dürter yapmadığımı yapar,aklıma gelmeyeni getirtir.Blogger bir iç dünyamızın paylaşım platformu bana göre ve isteyen istediğini sadece kendi isteğiyle takip eder veya etmez.Bloggera lafım yok olamaz da.

   Twitterda da benzer bir durum var gibi de gözükse şöyle yaranmaya çalışan bir erkek modeli düşünün ki;çoluk çocuk bebek bezi,yeme problemi,uykusuz bebeler vs. konularla hiç ilgisi yok, çocuğu yok, yeğeni yok hatta evlenmeyi bile düşünmüyor uzun senelerce ama  anne paylaşımlarını  takip ediyor(tabiki de benim takip ettiklerimi),öğretmen değil eğitmenleri takip ediyor(parantez açmama gerek var mı?:)),ilgi alanı değil dahil olmadığı ve hiç ilgilenmediği bir oluşumu takip ediyor,listedeki ünlüleri hiç saymıyorum hepsi var.Kısaca listemin yüzde doksan beşine sahip, yaranma meraklısı bir ergencikle uğraşıyorum.Ya arkadaş aynı dili konuşabilseydik zaten konuşurduk sen nasıl bir hastalıklı ruhsun ?Bu neyin kafası? Bilki bu kapağıdır "olmaz olmaz bu iş olamaz,hiç yalvarma bu iş olamaz"albümünün.

   Bir ERKEK kendi bir BİREY olamadıkça sittin sene benim adımlarımı takip etse nolcak ?Takip eder bi cacık olmaz bu biiiiir,

   Hastalıklı ruh olacağını bana sezdirmeseydin şeytan beni dürtmezdi. Uyanık geçinme karşında bir kadın var bu ikiiiiii,

   Her haltımı takip ettiğine göre bunu da okuyacaksın elbet. Daha önce de bilmem kaç kez söylediğim gibi arkadaş; "Kimse için değişmemelisin ve sen kimseyi değiştirmemelisin".Sen daha birinci basamakta tökezliyorsun seninle bu yollar yürünmez, bu üüüüüüüç,

   İyiki varım da sen de var olabildin dedirttiğin için teşekkür ederim bu döööört,

   Bu saatte yataktan kalkıp bunu yazdırtmandan çok hoşlanmadım bu beeeeeş,

   Sen ,sen olmayı bir öğren.Elbet seni kendin olduğun için ,bir başkasının hoşlanacağı modele dönüşmeden seven kişi çıkacaktır karşına. Bil ki kadınlar onlar için bir sürü şey yapan,prenses gibi davranan erkeklerden hoşlansalar da bukalemun kılıklı kaypaklara asla ama asla güvenmezlerr bu da altıııııı

   İyi geceler yedi cüceler...








9 Aralık 2012 Pazar

AŞKLA YAŞAMALIYIM

   Geçen gün biri vasıtasıyla başka biriyle tanıştırıldım.Eli yüzü düzgün, efendi,insanın gözlerinin içine safça bakan, "ya hala böyle insanlar var mı "dedirten cinsten bir çocuktu. Sıkıldım mı o an? sıkılmadım .Ama sıkılır mıyım yanında bir süre kalsam ?Kesinlikle evet. O gün kadın olmanın tüm tuhaflıklarını yapıp -ya da geleneklerini yerine getirip mi demeliyim bilemedim- kesinlikle  bundan zevk alırken ( kahve almaya gittiğinde whatsapptan arkadaşa durum bilgisi vermek,wc'ye gidip makyaj tazelerken telefonda ne zaman eksem de buluşup dedikodusunu yapsak gibi konuşmalar yapmak gibi :)) eğlendim itiraf ediyorum kendime :)
Amma velakin sevemedim,heyecanlandırmadı,aşk yok..Akşam arkadaşla bir taksim keyfinden sonra evime bir başıma dönerken "Neden ben sevemiyorum kimseyi?" gibi düşünceler sardı beynimi. Hatta yaşlar da aktı gitti o an gözlerimden, dolmuşta cama yansıyan aksime bakarken...

   Bu sabah uyanınca bir ışık çaktı beynimde.Eskileri düşündüm koca göbeği de sırık adamı da...İkisi farklı ortamlarda farklı zamanlarda çıktılar karşıma ama onları ilk gördüğümde bambaşkaydım,içim kıpırdı,aşkla dolmuş,ayaklarım yerden kesilmişti.

   Sonra işimi düşündüm,ufacık bir şey de olsa benim içimi kıpırdatacak bir planım varsa o günle ilgili o gün her şey bambaşka oluyor,çocuklar bir başka bakıyor sanki.Günüm daha bir anlamlı geçiyor.

   Alışveriş yapan halimi düşündüm sonra.Geçen sene koca kış arayıp da bulamadığım kırmızı yağmur botlarını bulmam ve onları ayakkabıcıda denerken aynada suraımdaki şapşal gülümsemem geldi aklıma.Ve bir hafta boyunca her gün giydiğimde, yolda yürürken insanların ayaklarıma tuhaf baktıklarında benim aynı gülümsemeyi yüzüme yerleştirmem...

   Derken fark ettim ki boşuna değil bu bendeki başını alıp alıp gitme merakları,yollarda olma sevdaları,havaalanı hayranlığı,yol resimleri meraklılığı...ŞU HAYATTA, BENİM AYAĞIMI YERDEN KESMEYEN HİÇ BİR ŞEYE BEN AŞIK OLAMIYORUM.


   İster iş,ister adam,ister arkadaş,ister ortam.Ne olursa olsun o şey beni heyecanlandırmıyorsa, ayaklarımı yerden kesmiyorsa yani o gezegenlerde aşk yoksa aşk ben oraya asla ait olamıyorum. O kaba sığamıyorum bir türlü. Aşkla yaşamam gerek yaşamın her anında.Aşk çünkü insanın ayağını yerden kesen tek şey.

   Anladım ki, rüzgarlı bir güz günü dünyaya gelmiş bir terazinin kalbi ,sadece rüzgarda kadınını dans ettirebilen birinin olacak...