22 Aralık 2012 Cumartesi

Bir Gezgin Filmi:"The Art Of Travel"

   Evlenmek üzere olan Connor düğün günü tam kilisede nikah kıyılırken rahibi susturup herkese bir hediye vereceğini ve  herkesin oturduğu sandalyelerin altındaki zarfı alıp açmalarını söyler. O an kıyamet kopar salonda. Çünkü evlenene kadar hiç kimseyle birlikte olmadığını söyleyen nişanlısı Connor'ın en yakın arkadaşıyla yatmıştır ve Connor tam da büyük günde bunu ortaya döküp gelini orada bırakıvermiştir. Havaalanında gidip ilk uçakla Nikaragua'ya gider ve gezme serüveni başlar. Panama,Peru,Darien,Bolivya ve daha pek çok yer de gezer bir çok deneyim elde eder hatta Guinness rekorlar kitabına girer. Tekrar asık olur huzurlu ve tutkulu bir aşk yaşar.Sonra tam Prag'a yerleşmek üzereyken  daha görecek yerler olduğunu düşündüğünden aşık olduğu kızla da ayrılırlar.


   Bir aşk filmi değil ,gezgin filmi. Yeni yerler,yeni rotalar ve o seyahat tutkusunun insanın nasıl da kanında dolaştığını dibine kadar hissettiren bir film.

   Filmin son dakikalarından Connor'ın notları;

  " Seyahat sanatı bir insanın planlarından uzaklaşması demektir. Seyahat konusunda uzman olmak ne tecrübe ne de yetenek ile ilgilidir. Hiç bir okul Doğu Afrika'da gezerken nasıl vurulmadın diye diploma vermez ya da Meksika'da gezerken ishal olmadınız diye.

   Bu bir yaşam biçimidir çoğu insanın bilmediği...Tek bir sözle arkadaşlarınızın eve dönmesini sağlayamak neredeyse imkansızdır. Bir duygudan da daha fazlasıdır. Şu anki geziden ,önceki gece tecrübe edindiğim bir heyecandır. Adını bile duymadığım bir yere tek gidiş bileti zaman hissettiğim bir şey ve de farkına henüz varamadığım pek çok şey...

   Neden hayatın sunduğu derslerden muaf olayım?Sanırım hayat kötü günlerin sizi ne kadar etkilemesine izin vermenizle alakalı ve ne kadar tecrübe edebileceğinizle..."

   İnsana iyiki nefes alıyorum iyiki yaşıyorum dedirten filmler iyiki var. Hayat bazen karmaşıklaştığında yardımımıza koşuyorlar.


 

18 Aralık 2012 Salı

Gece Postu Yazdırtan Hastalıklı Takipçi

   Her zaman arkadaşlarıma söylerim "iyiki varsın" diye daha doğrusu birkaç dosta. Kıymetlidir bu söz herkes taşıyamaz büyük gelir üstüne.Ama gecenin bu saatinde öyle bir şey fark ettim ki "yaa ben de iyiki varım" dedim.

   Blog yazarken kim neden yazdığını bilir.Bazen sebepsiz gibi de gelse vardır derinlerde bir sebebi.Blog blogu doğurur, bazen yorumlardan, bazen takip ettiklerimizin sayfalarından buluruz aynı dili konuşanlar olarak birbirimizi.Ancaaaaak şöyle de bir durum var ki bazen birşey beni dürter yapmadığımı yapar,aklıma gelmeyeni getirtir.Blogger bir iç dünyamızın paylaşım platformu bana göre ve isteyen istediğini sadece kendi isteğiyle takip eder veya etmez.Bloggera lafım yok olamaz da.

   Twitterda da benzer bir durum var gibi de gözükse şöyle yaranmaya çalışan bir erkek modeli düşünün ki;çoluk çocuk bebek bezi,yeme problemi,uykusuz bebeler vs. konularla hiç ilgisi yok, çocuğu yok, yeğeni yok hatta evlenmeyi bile düşünmüyor uzun senelerce ama  anne paylaşımlarını  takip ediyor(tabiki de benim takip ettiklerimi),öğretmen değil eğitmenleri takip ediyor(parantez açmama gerek var mı?:)),ilgi alanı değil dahil olmadığı ve hiç ilgilenmediği bir oluşumu takip ediyor,listedeki ünlüleri hiç saymıyorum hepsi var.Kısaca listemin yüzde doksan beşine sahip, yaranma meraklısı bir ergencikle uğraşıyorum.Ya arkadaş aynı dili konuşabilseydik zaten konuşurduk sen nasıl bir hastalıklı ruhsun ?Bu neyin kafası? Bilki bu kapağıdır "olmaz olmaz bu iş olamaz,hiç yalvarma bu iş olamaz"albümünün.

   Bir ERKEK kendi bir BİREY olamadıkça sittin sene benim adımlarımı takip etse nolcak ?Takip eder bi cacık olmaz bu biiiiir,

   Hastalıklı ruh olacağını bana sezdirmeseydin şeytan beni dürtmezdi. Uyanık geçinme karşında bir kadın var bu ikiiiiii,

   Her haltımı takip ettiğine göre bunu da okuyacaksın elbet. Daha önce de bilmem kaç kez söylediğim gibi arkadaş; "Kimse için değişmemelisin ve sen kimseyi değiştirmemelisin".Sen daha birinci basamakta tökezliyorsun seninle bu yollar yürünmez, bu üüüüüüüç,

   İyiki varım da sen de var olabildin dedirttiğin için teşekkür ederim bu döööört,

   Bu saatte yataktan kalkıp bunu yazdırtmandan çok hoşlanmadım bu beeeeeş,

   Sen ,sen olmayı bir öğren.Elbet seni kendin olduğun için ,bir başkasının hoşlanacağı modele dönüşmeden seven kişi çıkacaktır karşına. Bil ki kadınlar onlar için bir sürü şey yapan,prenses gibi davranan erkeklerden hoşlansalar da bukalemun kılıklı kaypaklara asla ama asla güvenmezlerr bu da altıııııı

   İyi geceler yedi cüceler...








9 Aralık 2012 Pazar

AŞKLA YAŞAMALIYIM

   Geçen gün biri vasıtasıyla başka biriyle tanıştırıldım.Eli yüzü düzgün, efendi,insanın gözlerinin içine safça bakan, "ya hala böyle insanlar var mı "dedirten cinsten bir çocuktu. Sıkıldım mı o an? sıkılmadım .Ama sıkılır mıyım yanında bir süre kalsam ?Kesinlikle evet. O gün kadın olmanın tüm tuhaflıklarını yapıp -ya da geleneklerini yerine getirip mi demeliyim bilemedim- kesinlikle  bundan zevk alırken ( kahve almaya gittiğinde whatsapptan arkadaşa durum bilgisi vermek,wc'ye gidip makyaj tazelerken telefonda ne zaman eksem de buluşup dedikodusunu yapsak gibi konuşmalar yapmak gibi :)) eğlendim itiraf ediyorum kendime :)
Amma velakin sevemedim,heyecanlandırmadı,aşk yok..Akşam arkadaşla bir taksim keyfinden sonra evime bir başıma dönerken "Neden ben sevemiyorum kimseyi?" gibi düşünceler sardı beynimi. Hatta yaşlar da aktı gitti o an gözlerimden, dolmuşta cama yansıyan aksime bakarken...

   Bu sabah uyanınca bir ışık çaktı beynimde.Eskileri düşündüm koca göbeği de sırık adamı da...İkisi farklı ortamlarda farklı zamanlarda çıktılar karşıma ama onları ilk gördüğümde bambaşkaydım,içim kıpırdı,aşkla dolmuş,ayaklarım yerden kesilmişti.

   Sonra işimi düşündüm,ufacık bir şey de olsa benim içimi kıpırdatacak bir planım varsa o günle ilgili o gün her şey bambaşka oluyor,çocuklar bir başka bakıyor sanki.Günüm daha bir anlamlı geçiyor.

   Alışveriş yapan halimi düşündüm sonra.Geçen sene koca kış arayıp da bulamadığım kırmızı yağmur botlarını bulmam ve onları ayakkabıcıda denerken aynada suraımdaki şapşal gülümsemem geldi aklıma.Ve bir hafta boyunca her gün giydiğimde, yolda yürürken insanların ayaklarıma tuhaf baktıklarında benim aynı gülümsemeyi yüzüme yerleştirmem...

   Derken fark ettim ki boşuna değil bu bendeki başını alıp alıp gitme merakları,yollarda olma sevdaları,havaalanı hayranlığı,yol resimleri meraklılığı...ŞU HAYATTA, BENİM AYAĞIMI YERDEN KESMEYEN HİÇ BİR ŞEYE BEN AŞIK OLAMIYORUM.


   İster iş,ister adam,ister arkadaş,ister ortam.Ne olursa olsun o şey beni heyecanlandırmıyorsa, ayaklarımı yerden kesmiyorsa yani o gezegenlerde aşk yoksa aşk ben oraya asla ait olamıyorum. O kaba sığamıyorum bir türlü. Aşkla yaşamam gerek yaşamın her anında.Aşk çünkü insanın ayağını yerden kesen tek şey.

   Anladım ki, rüzgarlı bir güz günü dünyaya gelmiş bir terazinin kalbi ,sadece rüzgarda kadınını dans ettirebilen birinin olacak...

26 Kasım 2012 Pazartesi

Gerçekleşen Bir Hayal-Hürriyet Seyahat

   Her yıl sonunda, her doğum günümde, her mevsim başlangıcında iflah olmadan kendime "to do list"ler hazırlarım.Sonra yanlarına işaret koyup gerçekleşen hayaller listeme yeni birşeyler eklemiş olmasından mutluluk duyan umudu tükenmek bilmeyen bir hayalperestim ben :)


   Öyle bir tutkum var ki her pazartesi günü yüzümü yıkadıktan sonra ilk işim hürriyet seyahat ekini alıp her köşesini okumak, okumak, okumaya doyamamak :)

   Bugün bir hayal gerçek oldu. Bayram tatilim için gittiğim Beyrut yazımı yollamıştım. Yayınlanıp yayınlanmayacağını bilmiyordum bile. Bu sabah bir baktım her pazartesi günü severek, hiç tanımadığım insanların gezi hayallerinin gerçekleşmesini okuyan ben kendi yazımı okur oldum. Ölmeden önce yapılacaklar listemde bir hayal daha gerçeğim oldu. :))

Yazım tam da şu linkte :) http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/22011268.asp

6 Kasım 2012 Salı

Futurist Shuffle Notlarım

   Bu akşam yani 5 kasımda işten çıkıp koştur koştur köprü trafiğine aldırmadan,hatta Levent'i hiç bilmediğim halde oraya giderken,taksi bulamayıp tuhaf yerlerde bir başıma beklerken bir kez daha dedim ki kendime " ben iflah olmaz bir öğrenciyim. "Kendime katkı sağlayacağım şeylerin peşine düşüp asla ama asla bırakmayanım.İyiki de öyleyim dedim.

   Microsoft Türkiye ofisinde başını maalesef iş ve trafikten dolayı kaçırdığım ama olduğum kadarıyla inanılmaz etkinlendiğim konuşmaların kısa notlarını unutmamak için yazmaya karar verdim :

*Sadakat istiyorsanız köpek alın.

*Üç şey vardır başarıyı sağlayan:Hayal kurmak,networkingi bilmek,hata yapmaktan çekinmemek

*Her gün bir hata yapma hakkın olabilir. Ancak hatalarında " bu hata beni nereye götürüyor?Bu sistemde neyi düzeltmem gerektiğini söylüyor?" diye sorgulamak gerekiyor.

*En iyi ekipler hayal kuranlardan çıkar.Bazı şirketler her hafta toplanıp hayal kurma saatleri yapıyorlarmış.

*Gelecek tam burada,ancak parçaları biraraya getirmek önemlidir.

*Gelecekte yaşam Aerotrpolislerde olacak.

*Jules Verne,Leonardo Da Vinci alanları olmadığı halde buluşlarıyla devrim yarattılar.Önemli fütüristlerdendir.

*Singularity diye bir kavrama dikkat edilmeli.Bilgisayar hızının beyin hızını geçtiği an demek.

*Ortalama beyinler ve duranlar yok olacak, kendini geliştirenler ilerleyecek.

*Hayat karmasikliga donusunce basitlik onem kazanmaya basliyor ve bireysellesme basliyor .

*Hayal kaslarını geliştir.

*Hayat cok komplike onu basite indirgemeliyiz .Beyin uyumuyor  

* Çok bilgi tecrubeyle kesişmezse karar verme surecınde sıkıntılar olur

*  Aldığımız kokuların %65ini bir yıl sonra unutmuyoruz  gördüklerimizinse %50 sini üç ay sonra unutuyoruz.

* Technology Entertainment Desing -TED talk'un açılımı        

*En büyüklerle en güçlüler değil,en iyi adapte olanlar  hayatta kalır. (Darwin)                    

21 Ekim 2012 Pazar

Bazen Yapılacak En İyi Şey Durmaktır

   Haftaiçi yoğun koşturmalarım,haftasonu derslerim,ödevler,yeni çalışma yerine uyum,veliler,çocuklar derken kendim için hiçbir şey yapmıyormuşum hissine kapıldım. Aslında yaşadığım her an, öğrendiğim her bilgi, her deneyimim,her sorun veya fırsat beni besleyip büyüten olaylar dizgisi. Ama işte anlarda yaşarken sanki başka birşey yapmıyormuş hissi kaplıyor içimi. Belki de keyfim için çok birşey yapmıyorum o yüzdendir.

   Bunu fark ettiğimde koca bir haftasonun kendime ayrıdım.Uzuuuun zamandır geç kalkmamıştım iki günde çok geç kalktım. Geç saatlere kadar oturmamıştım,oturdum. Kahvemi alıp,camı açıp sakince dışarıdan gelen sesleri dinlememiştim dinledim. Kitap,gazete,dergi okumamıştım okudum. Resim çekmemiştim,seyahet sitelerinde dolaşmamıştım dolaştım. Kızartma yedim, soğuk meyve suyu içtim. İçime dönmemiştim döndüm. Ve bugün pazar gününün bu saatinde kendimi tamamen dinlenmiş hissediyorum ve uzun bir zamandan sonra ilk kez haftasonu bana uzun gibi geldi, bir çırpıda bitmedi.

   Böyle işte blogum,kulaklarımda Kenan Doğulu'dan "insan biraz kendine zaman çalmalı "var:) Hayat önemsiz görünen minik detaylarla güzelmiş bir kez daha anladım.Bazen durmak gerekir...

14 Ekim 2012 Pazar

İyiki Var Olanlarla...

Güzel bir pazar günü...Saat öğlen üçü geçse de fonda akordiyon çalan bir sokak şarkıcısı,içimde huzur,yanımda kahvem ve keyfim:)

28 yıl önce bugünlerde gözümü açmışım dünyaya hayatın bana getireceklerinden habersiz.Zamanla ne getireceğini çok merak eder olup herşeyi kontrol etme çabasına da girsem şu günlerde tekrar en başa dönüp akışta ve anda olma çabası içindeyim.Bunu bazen başarmak zor olsa da imkansız olmadığının ve gün be gün birşeylerin değiştiğinin farkındayım.

Hayatta yaptığım en iyi şey dostlar biriktirmek olmuş.Eski dostlar denen dostlardan...Tanışıp bir günde kaynaştığın ve ilk çıkarında seni satanlardan değil,ömürlük olanlardan.Birbirini hiç tanımayan,farklı ortamlardan tanıştığım arkadaşlarım yan yana gelip keyifli bir gece geçirebildiler ve çok da iyi anlaştılar.O an bir kez daha ne kadar şanslı olduğumu anladım ve ne kadar doğru kararlar verdiğimi.Anladım ki,sen düzgün olursan,içini iyi tutarsan ve iyilerle aynı yolda yürürsen hiç tanımadığın iyiler de biraraya geldiklerinde bunu yadırgamazlar.Benzer benzeri çeker gibi.Görünüşleri,ilgi alanları,yaşları,aileleri,gelenekleri ne kadar farklı da olsalar eğer yürek bir ise, yolda bir oluyormuş.


Güzel bir eğlence,gelemeyenlerden güzel mesajlar,iyi dilekler,temennilerle 27'ye veda ettim.30'a iki kala olmak istediğim "Ben"e çok da uzak olmadığımı gördüm.

Yeni hayaller,yeni umutlarla,yeni bir günde yeni bir hayata başlıyorum.Dilerim iyikilerim keşkelerimden hep çok fazla olur ve huzur,neşe ve hep iyilerle olur...

4 Ekim 2012 Perşembe

Hint Felsefesinin 4 Altın Kuralı

     Bazen insanın hayatında bir anda karşısına çıkıp iyi gelen yazılar vardır.Tam onlardan biri...

İlk kural :
"Karsina cikan kisiler her kimse, dogru kisilerdir. Bunun anlami sudur, hayatimizda kimse tesadüfen karsimiza cikmaz. Karsimiza cikan, etrafimizda olan herkesin bir nedeni vardir, ya bizi bir yere götürürler ya da bize bir sey ögretirler."

İkinci kural :
"Yasanmis olan her ne ise, sadece yasanabilecek olandir. Hic bir sey, hem de hic bir sey yasadigimiz seyi degistiremezdi. Yasadigimizin icindeki en önemsiz saydigimiz ayrintiyi bile degistiremeyiz. "Söyle yapsaydim, böyle olacakti" gibi bir cümle yoktur. Hayir, ne yasandiysa, yasanmasi gereken, yasanabilecek olandir, dersimizi alalim ve ilerleyelim diye. Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de, hayatimizda karsilastigimiz her olay, mükemmeldir."

Üçüncü kural :
"Icinde baslangic yapilan her an, dogru andir. Her sey dogru anda baslar, ne erken ne gec. Hayatimizda yeni bir seyler olmasina hazirsak, o da baslamaya hazirdir."

Dördüncü kural:
"Bitmis olan bir sey bitmistir. Bu kadar basittir.""Hayatimizda bir sey sona ererse, bu bizim gelisimimize hizmet eder. Bu yüzden serbest birakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmis oldugun bu tecrübeyle ileriye dogru bakmak daha iyidir."

Kendine iyi bak. Tüm kalbinle sev. Sonuna kadar hayatın tadını çıkar. Hayatındaki her gün bir hediyedir, kıymetini bil!...

24 Eylül 2012 Pazartesi

Keyifli Bir Başlangıç

Uzun zamandır yazmaya fırsat bulamasam da bu haftadan itibaren daha sık buralarda olmak,daha çok paylaşmak,blogger arkadaşlarımdan daha çok yeni şeyler öğrenmek istediğime karar verdim :)

Pazartesi itibariyle çok keyifli bir hafta olsun :)

Hiç kimse seni görmüyormuş gibi DANS ET,
Daha önce hiç canın yanmaış gibi SEV
Hiç kimse seni dinlemiyormuş gibi ŞARKI SÖYLE,
Sanki şu an cennetteymişsin gibi YAŞA,
Cennette şarkı söyleyerek dans ediyormuşsun gibi ÇALIŞ...



5 Eylül 2012 Çarşamba

Bilseydim-Emily Dickinson

Her ay severek takip edip okuduğum bir e-dergiden tanıdım Emily Dickinson'ı.Tam da bu mevsime ve bu havalara uygun bulduğum şiirini paylaşmak istedim.



Bilseydim

Bilseydim sonbaharda olacağını bu işin
Yazı bir yana iterdim
Yarı kızgın, yarı gülüşle
Ev kadınlarının sinekleri kovduğu gibi..

Bir yıl içinde buluşacağımızı bilseydim
Ayları yumak yapardım
Ayrı ayrı dolaplara doldurur
Günlerini beklerdim..

Şayet asırlar unutsaydı gelişmeyi
Onları elime dolardım
Parmaklarım durana kadar
Geçmiş günlerin içinde..

Bilseydim ne zaman biteceğini ömrün,
ikimizin ömrünün
Onları bir meyva kabuğu gibi soyar
Tadlarına bakardım.

Not:Herkesin ücretsiz ulaşacağı,içinde çok keyifli ve çok öğretici konular olan dergi bir "İstanbul Martı"sı.Martı dergisinin tüm sayılarına http://www.martidergisi.com/ dan ulaşabilirsiniz.

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Gezgin Kurtlarım Depreşiyor

  Koca bir yazı hem iş hem de tamamen duygusal sebeplerden dolayı 10 günlük Çeşme-Alaçatı tatiliyle bitirmiş olmanın üzüntüsünü yaşıyorum.Son bilmem kaç saatimi ekran karşısında vizesiz gidebileceğim bir yere uygun uçak bileti aramakla geçiriyorum.Sonuç :Hüsran:(

  Bu arada gezgin ruhlu arkadaşım Silmaril'e sapık gibi bin tane mesaj yolluyorum.:) Kendisi evde yok eve geçince yolladığım onca mesaja bakarken ne kadar kurtlanmış olduğumu anlayacak.O da olmasa "Şu koca dünyada yapayalnızım,bizim hiç gezimiz olmadı mı anne?" diyerek bir küçük Emrah bakışı atmak istiyorum.:)

  Ucuza bilet bulmak için kullandığım skyscanner.com ve ekobilet.com'un yanısıra Pegasus'un,Thy'nin,Sunexpress'in milyon tane seferini sorguladım.Hatta kesmedi otobüs firmalarına sardım.

Neler öğrendim?

*Almanya'ya Ulusoy ve Varan turizmin otobüsleri varmış.Hatta Varan'ın Budapeşte ve Viyana'ya kadar otobüsü olduğu yazıyor.

*Esenler otogarının websitesi varmış. Görmeniz lazım burada esenler :) Buradan Batum'a giden firma baktım.Vardar Turizm gidiyormuş bilemedim,hiç kullanmadım.

*Bayram tatili için bakıyordum bilet.Ama uygun bilet bulmak için seneye bayram biletimi bu bayramdan alsam ancak kurtarır :p

*Arayışlarımı oldukça geniş bir yelpazeden yaptım.Beyrut,Dubrovnik,Zagreb,Üsküp,Kosova,Saraybosna,Batum,Dubai,Abu Dabi,Sri Lanka,Fas,Batum,Basel,St Petersburg,Moskova,Ürdün destinasyonlarında yapıp yine de aklıma ve cebime uyanını bulamadım.

*Tur ile bir yere gitmekten çok hoşlanmasam da en uygun bütçeyle ve en kısa zamanda çok yer gezebileceğim programlar çok cazip geliyor.

  Daha zaman var belki ama ruhumun da gezmeye ihtiyacı var...



26 Ağustos 2012 Pazar

"The Expendables 2" ile Maziye Yolculuk

Tüm yazı tembelliğin dibine vurarak geçirdiğim için tatilimin son haftasında harekete geçmem gerektiğini fark ettim ve "Cehennem Melekleri 2" yi izlemeye gittim.

Öncelikle bilmeyenler için söyliyeyim sinemaların ilk seansları -ki bu seanslar 11:00-11.30 oluyor genelde- 6 TL. Bazı salonların yarı fiyatından  ve halk günlerinden bile daha ucuz.Sabah ve öğlen müsait olanlar filmleri indirimli izleyebilirler.Tabi sadece haftaiçi :P

Aksiyon filmlerini severim ama tutkun olduğum söylenemez. Sevgim de Terminatör, Rambo,Rocky Balboa,Tango ve Cash, Texas'lı Walker,Van Damme ile büyümüş olmamdan geliyor diye düşünüyorum.:) Cehennem Melekleri 'de bunların hepsinin bir toplamı gibi.Ekip de hepsi farklı yerlerde farklı savaşlar peşindeyken ortak bir düşman ve dünyayı kurtarmak için toplanıp kötü adamın peşine düşerler. Ve ölümsüz kadro iş başında.



Stallone Rambo'da ,Rocky'de nasıl dövüşüyorsa ağzı burnu dağılmış bir şekilde aynı dövüş sahneleri var. Neler yokki başka,Van Damme'in meşhur dönerek attığı uçan teknesi ve klasikleşen siyah gözlükleri,lüks arabaları; karizmatik ve zengin Bruce Willis; Arnold Schwarzeneger'in Terminatör halleri ve dudağında sigara ve Chuck Norris'in beni bitirdiği sahne  "dırıdırı nııın dı nı nı" diye tercüme edebileceğim Texas müziği,delici bakışıyla tam bir Texas'lı olarak ortaya çıkışı...Gençliğim gözümün önünden geçti.:))

Bu arada arkamda oturan bebeler film araya girdiğinde "şimdi bunların hangisi Bruce Willis?" diye bir soru  sordular.Bir anlık şoktan sonra "hey gidi gençlik hey"diye  bir iç çektim. Çıkışta filmi beğendiklerini söylüyorlardı ama filmdeki geçmişin detaylarından habersiz olduklarından muhtemelen kazınmayacaktır hafızalarına. Final sahnesindeki bir replik gibi "Bu müzelik bir şey. Hangimiz müzelik değiliz ki ? "

80'li yıllarda çocuk olmak bu filmde geçmişini bulmak demektir :)

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Evdeki huzur,bayramdır...

   Hep ileriye gitmek,daha fazlasına sahip olmak  isterken her geçen gün eskiyi ve herşeyin daha azına sahip olduğumuz günleri özlememiz çok çelişkili değil mi?

   Şeker reklamlarını izlerken gözlerin dolması "yaş almak" dediklerinden olsa gerek.Yaş almak, sadece yaşantıların çokluğunda değil yokluğu olduğunda da insanı hüzünlendiriyor.Heyecanlı bayramlarım yok artık.Büyükler gittikten ve kendim büyüyüp bir aile kuramadıktan sonra çok da anlamı olmuyor bir özlemi oluyor içime sığdıramadığım....Bayram kalabalıkla güzel çünkü. Yeni alınmış bayramlıklarla,erken kalkılan sabahlarla, özenle hazırlanan kahvaltı sofralarıyla,ailece yenen uzun kahvaltılarla, gelen misafirlerin getirdiği sıcak ekmek bazen simitle, sonra  toplanılıp herkesle bayramlaşmayla, küçüklere harçlıkla, yarı mahcup yarı sevinçli miniklerle,şeker ve kolonya tutan evin kızıyla,kahve yanında lokumla güzeldir bayramlar...

   O yarı mahcup yarı sevinçli minik de,kolonya şeker tutan genç de büyürken pek çok yaprak dökümü oldu yolunda...Belki bundandır "güz"e tutkum bir de eskileri özleyişlerim,aile olmayı hissedişlerim...
   İçindeyken fark edemiyor insan bazen.Ama "an"lar umarsızca harcanacak kadar çok değil insan ömründe.Daha kaç bayram ailemizle oluruz bilmiyoruz,kaç bayramlık ömrümüz olduğunu da..."Ömür dediğimiz bir gündür.O da bugündür" demiş ya üstad,o bir günü de her günü de eski bayramların heyacanında,mutluluğunda,tatlı telaşesinde yaşanmasını dilerim...
   Herkese nice  mutlu bayramlar...
   Evdeki huzur,işte mutluluk budur...


Şarkısı...


11 Ağustos 2012 Cumartesi

Bazen...

Bazen en sevmediğim günler; cuma ile başlayıp  pazarı da içine alan o 3 gün olur...

Bazen dostluğum; dostlarım üzülmesin diye onların mutlu anlarında kendi mutsuzluğumu içime atmam olur...

Bazen keyfim; kimsenin keyfini kaçırmamak için kabuğuma çekilmem olur...

Bazen neşem; eli gibi sokak ortasında zıplayıp gülmekten söylediklerimin anlaşılmaması olur...

Bazen aşkım; en büyük ihtiyacım,en büyük umudum ve de en büyük korkum olur...

Bazen özlemim; geçmek bilmez günlerim olur...

Bazen gözyaşlarım; durmamacasına akan nehirler olur...

Bazen ruhum; çok yaralı olur...

Ve bazen umudum; tükenmemekte direnirken çok yorgun ve yılgın olur...

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Gezgin Olmak Tam da Budur!

    Yolda olma tutkusu insanın kanına bir kere karışmaya görsün.Tüm ruhunla,bedeninle öyle sarıp sarmalıyorki kaçman kurtulman mümkün değil.Çünkü sen , o oluyor.Kaçamıyorsun kendinden,her gidiş daha da yakınlaştırıyorken kendini kendine.

    Gezginlere rehber sitelerinden birinde bu videoları gördüm ve resmen bittiğimin resmidir bugün,bu saatte,bir seyahat planım yokken hem de :((

    "Eat,move,learn" diye birer dakikalık üç video."Eat,pray,love" filmini hatırlattı ismi.Oradan esinlenmiş olmaları muhtemel ki o filmde favorilerimden biridir zaten.Bu videolar defalarca,defalarca,defalarca izleyebilirim.Ruhunun bir yarısı seyyah olan herkes de izlemeli diye düşünüyorum.

EAT


MOVE


LEARN

3 Ağustos 2012 Cuma

Kırılma Noktalarındaki Dilekler

     Kırılma noktaları vardır hayatın karar anlarında, sonucunu beklerken yüreğinize fay hatları açan...Sonunun veya sürecin nasıl olacağını bilmesem de "bir umuttur yaşatan insanı" deyip bana ihanet etmeyen umut dolu balonlarım,kozalarında tırtıllarım var benim.Kendi muhteşemliğini henüz fark edemeyen...


     Ummadığım bir anda ,ummadığım bir ihtimal geldi önüme.Herkesin(ben dahil)" bu puanla bu okulun bahçe kapısına atanamazsın dediği" bir günde bir dilek diledim çooook içten.Ama bu sefer gerçekten hayırlısını istedim.İçi çok acıyorken zordur bazen insanın yürekten "hayırlısı"diyebilmesi.Gitmemek,yapmamak,olmamak ister.Bir süre en yakın sırdaşı olumsuzluk ekleri olur hayatında...Zordur koşulsuz şartsız olmak bazen.İnsan işte...



     Biliyorum ki,şu hayatta adı "yeni" olup da beni heyecanlandırmayan bir şey yok. Yeniler güzeldir çünkü,umutludur,heyecanlıdır,değiştirir,dönüştürür,geliştirir. Yeni bir dönemde yeni bir iş yerine başlıyorum.

     Dileğim;yüreğinde koşulsuz sevgi olan herkesin dileklerinin"yeni"nin heyecanında,mutluluğunda,tükenmeyen umudunda,geliştiriciliğinde olması..


     O gün bir dilek daha dilemiştim geleceğime...Bekliyorum...

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Bu sergide insanın İtalya'sı geliyor

Geçen hafta "The Great Masters" sergisini gördükten sonra ilk uçakla İtalya'ya gidesim geldi.Daha önce gitsem de bulunmaktan hiç sıkılmayacağım bir ülke sanırım İtalya.Gerçi gidip de beğenmediğim hiç bir ülke olmadı sanırım.Yani ben gideyim bana yeter :)



16. yüzyıl İtalya'sının üç büyük ustası,dehası olan Michelangelo,Raphael ve Leonardo'nun eserleri interaktif bir ortamda Tophane_i Amire'de sergileniyor.Maalesef bu hafta bitti sanırım 31 Temmuz'du son tarih:( Tophane-i Amire'ye de daha önce hiç gitmemiştim.Buram buram tarih kokan ve sergiyle bütünleşmiş harika bir atmosferi vardı.




Leonarda Da Vinci; üç büyük ustanın en yaşlısıymış.Evrensel deha olarak adlandırılabilecek bir zekaya sahip döneminin büyük muciti,bilim adamı,ressamı,mimarı ve mühendisidir.Az sayıda özgün resmi bulunmakla birlikte "Mona Lisa" tablosu ve "Son akşam yemeği" freski en ünlüleridir.Bir de bilim ve sanatın en önemli eserlerinden biri olan "Vitrivius Adamı"(insanın oranları)






Michalengelo;usta bir ressam ve heykeltraştır.En önemli eserlerinde "Pieta" Saint Pietro bazilikasında ve 4 metrelik Davut heykeli Floransa'da bulunuyor.Sistine Şapeli'nin tavan süslemelerini dört yılda oldukça zorlanarak bitirmiş,yıllardır İtalya'nın en sıradışı ve güçlü çalışması olarak  tarihe adını yazdırmıştır.

                                                                Davut Heykeli

Raphael;ünlü bir ressamdır.Tablolar dışında kumaşlara da resimler yapmıştır.Eserlerinde dini öğelere sadık kalmış,klasik ressamlığın temellerini atmıştır.


                                        Saint Pietro Bazilikasının tavanın temlisi resmi



                                                      Saint Pietro Bazilikası maketi

Sergiden çıktıktan sonra bir kez daha canlı gibi görerek,dinleyerek,deneyimleyerek bilgi edinebileceğimiz interaktif sergilerin ülkemizde çoğalmasını diledim.

24 Temmuz 2012 Salı

İki Gezgin,100 Gün,1 Kıta ve Hello Afrika

 “Hello Afrika” iki motosikletli maceraperestin İstanbul’dan başlayarak, Afrika kıtasını boydan boya geçip Cape Town’da sonlanacak olan yolculuk  projesi.  



Serkan Söğüt kendi işine 100 gün ara verdi, Murat Cengiz yıllardır çalıştığı bankadan ücretsiz izin aldı. Onlar hayallerinin peşinden 100 günlük bir yolculuğa çıkmak için yanlarına sadece motosikletlerini aldı.


100 günde 15.000 kilometre yol yapacak olan bu iki maceraperest, kendileri gibi maceraperestlere ve keşfetmeyi sevenlere yol göstermeyi, ilham olmayı hedefliyor. “Hedefimiz bizi takip edenlere, motosiklet sevgisini ve ruhunu aşılamak, bilmedikleri yerleri korkulur olmaktan çıkarmak.” diyorlar.

24 Haziran 2012’de başlayan yolculuğun tam bitiş tarihi henüz belli değil. Zira hergün farklı bir sürprizle karşılaşıp zaman planlarında sarkmalar yaşayabiliyorlar. Karaborsada benzin bulmak gibi:))

“Hello Afrika” aynı zamanda bir sosyal medya belgeseli. Gün gün yaşadıklarını Facebook  ve Twitter sayfalarından yayınlayan gezginler, haftada ortalama 35.000 ila 40.000 kişiye paylaşımlarını ulaştırıyorlar.
Bazen asfaltla vedalaşıyorlar,

Bazen Blue Nile'ın kahverengi akışına şahit oluyorlar,


Bazen de bu manzaraya uyanıyorlar...

Sadece gezmek değil, gezdikleri yerleri, gördüklerini de mümkün olduğunca çok kişiye ulaştırmak isteyen gezginlerden Serkan Söğüt felsefelerini şöyle açıklıyor: “Gezmek demek farklı kültürleri tanımak demek. İlginç coğrafyaları keşfetmek, dünyada ne kadar farklı yaşam şekilleri olduğunu görmek, yeni kültürlerle tanışmak demek. Kısacası gezmek demek dünyayı tanımak demek. Hello Afrika projesini mümkün olduğunca çok kişi ile paylaşarak, takipçilerimizde dünyanın farklı coğrafyalarına yönelik merakını uyandırmayı amaçlıyoruz.”

Rota Afrika Kıtası

İstanbul’dan Cape Town’a uzanan 100 gün sürecek olan, 15.000 kilometrelik bir yolculuk Hello Afrika. Yol boyunca Afrika’nın doğu ve güneyini kapsayan toplam 11 ülkeden geçmeyi planlıyorlar: Mısır, Sudan, Etiyopya, Kenya, Uganda, Tanzanya, Malavi, Mozambik, Madagaskar, Lesotho, Güney Afrika.
Seyahati Nasıl Paylaşıyorlar?
Web Sitesi:
Yolculuk hikayeleri, çektikleri fotoğraf ve videolar
ruzgarinizinde.com üzerinden internet ortamında paylaşıyorlar. Ruzgarinizinde.com’da bu rotayı kullanacak maceraperestlerin işlerine yarayacak bilgiler ağırlıkta.
Sosyal Medya:
Yol boyunca Facebook ve Twitter üzerinde bulunan “Rüzgarın İzinde” sayfalarından seyahatin kısa notları, bulunulan yer, fotoğraflar ve önemli olaylar gibi özet bilgileri sürekli paylaşıyorlar. Facebook ve Twitter üzerinden takibe almanızı öneririm.
Facebook Rüzgarın İzinde: http://facebook.com/ruzgarinizinde

Twitter Rüzgarın İzinde:
http://twitter.com/ruzgarinizinde

21 Temmuz 2012 Cumartesi

2012 Tatilinden İnsan Hikayeleri

   Seyahat etmenin en keyifli yanı, hiç bilmediğin bir şehrin sokaklarında kaybolmaktır benim için.En iyi kaybolunca öğrenirsin gittiğin yerleri.Kayboldukça ,sokaklarda yaşanmışlıklara daha bir şahit olursun,daha çok hikayeler dinler,daha çok hayaller kurarsın camları açık evlere bakarken...

   Yürümeye alışık olmadığın bir yolda yada bir iklim de daha bir kendini kendine yakın hissedersin.İlginç gelir ilk başta ,bu kadar yabancılıkta nasıl kendine daha yakın olduğun? Yollara düştükçe anlarsın gidilen her yolun seni nasıl tamamladığını...


   Bu yaz Alaçatı'da iki küçük hikayeye dokundu varlığım ve tabi o hikayeler de benim ömrüme katıldı.


   Biri "Lavantacı".Arada derede bir sokakta, mini minnacık bir dükkan.Girişimde mor tül bir tente,içeride rengarenk lavanta keseleri,lavanta sabunları ve kolonyaları.Hepsi el emeği ,göz nuru.Genç bir arkadaş İstanbul'dan hiç kimselere kulak asmadan iki bavulunu aldığı gibi Alaçatı'ya yerleşmiş.İlk başlarda zorluk çekse de kısa sürede kendine bir düzen oturtmuş."Heidi"gibi yaşıyorum diyor :) Ve ben de o gün, o gözlerde tam da o Heidi'nin o iri gözlerindeki pırıltıyı gördüm.Zaman zaman alıp başımızı gitmek istediğimizi söyledik arkadaşla ,o da bize kendini anlattı ve nasıl başardığını...Bize yol gösterirken kendi haklı gururunu taşıyordu üzerinde.Neşeli ,cıvıl cıvıl,çizginin dışına çıkıp kendi başına yeni bir hayat kurabilen biri.Çok takdir ederim böyle insanları ve bana hep umut verirler "Hiç bir şeyi erteleme,erteleme diye..."


Bir diğeri incik boncukçu bir ablaydı.Stantın resmini çekmediğim için resim koyamayacağım.Onun da bir gözü müşterilerde,bir gözü bitirmeye çalıştığı boncuklu iğnelerde...Güleryüzlü,konuşkan ve artık nadir karşılaşılan samimiyette...O da İzmir'deki dükkanını,dükkanın ilk açtığında başka bir iş de yaparken nasıl öğle tatillerinde koşarak dükkana gittiğini,İstanbul'a gelişini anlattı.Tabi biz de dinledik.Anladım ki; samimiyet,güven,güleryüz tüm kapıları açıyor ve hikayeler insanları birbirine bağlıyor.

   Daha çok hikaye dinlemeli ve daha çok anlatmalı belkide, ömrümüzün kapılarını paylaştığımız tek dünyaya açılabilmek için...




17 Temmuz 2012 Salı

İnsan plan yapar,Tanrı güler...

Aşağıdaki videoyu tesadüf eseri izledim.Aklıma 2009 yaz başlarında, bir yemek masası etrafında otururken arkadaşlarla, bana söylenen bir çift söz geldi...O gün sevinçten mideme kramplar girmişti ve hatta o "an" ne diyeceğimi bilememiştim,hatta ve hatta utanmıştım herkesin içinde pat diye bunu söylemek nereden çıktı şimdi diye...

-"75 yaşıma da gelsem bu pistlerle seninle dans ediyor olacağım"...Ama...

İNSAN PLAN YAPAR, TANRI GÜLER...



2012 Yaz Günlüğü Vol.1

   Her sene Haziran ayında, o yaz yapacaklarıma dair bir "To Do List" hazırlardım.Bu sene kısa dönemli liste hazırladığımı fark ettim.Bakıyorum da bir numaralı listeyi büyük oranda başarıyla tamamlamışım.

TO DO LIST
Gün batımını izle  *
Güneşin doğuşunu izle *
Güneşlen,bronzlaş,haşlanma
Dalgaların rüzgarla dansını izle *
Sahilde kitap oku *
Deli gibi dans et *
Yeni lezzetler dene *
Bir yerin sokaklarında kaybol *
İnsanların hikayelerini dinle *
Yeni yerler keşfet *
Fotoğraf çek *
                                                                             •Aşık ol
Yıldızlılar başarıya ulaştıklarım.Haşlanmadan bronzlaşmayı beceremedim bir de aşkı bulamadım.:P şimdilik...


Alaçatı'ya olan hayralığım ömrüm boyunca bitmeyecek sanırım.Nasıl şirin,nasıl huzurlu,rengarenk bir yerdir orası öyle.Hele de her kapının önündeki renkli masalar yok mu beni benden alan...