27 Temmuz 2013 Cumartesi

Can Sıkan Zıtlıklar

Ne zaman akıllanır insan? Hem akıl abidesi gibi dolaş ortalarda hem de ayakta uyutulduğundan habersiz ol.

Hem herkesi ve herşeyi çok ciddiye al herkes gibi (?) hem de aslında o meşhur "herkes"inin kimseyi iplemediğini gör. Hem herşeyi yerden yere vuran ,"asla"lar ile çokça konuşanları dinle hem de o yermeye meraklı "asla"lıların özünde tüm" asla"lara eyvallahı olduğunu gör.

Özü sözü bir sandığın en delikanlı arkadaşlarının -tükürdüğünü yalamayı geç-yalama olmuş hayat tarzını yaşam biçimi olarak algıladıklarını öğren.

Belki de doğru olan budur ben yanlışım. Her kim ki iki dudağı arasında dökülen kelimelerin,düstur edindiklerinin tam tersini yapıyor mutlu oluyor tuhaf bir şekilde.

Kaçıncı benzer sahne ilk değiller, son da olmayacak biliyorum. Belki de benim sonlandırmam gerek.

Yedekte birilerini tutmalı, kardeş/arkadaş saydıkların, eski sevgilinin arkadaşlarını yarın öbür gün işe yarar diye bekletmeli el altında. Teknoloji çağına aşk da uyum sağlamış "yedek bellek" gibi "yedek aşklar" yaşanır olmuş. Genişçe nüfuzlu insanlar ülkesinde pollyanna sadece bir masal unutulmaya yüz tutmuş. Yok yok yanlış söyledim unutulmuş diyecektim. Hatırlansaydı eğer, anlayan birileri çıkardı elbet...Konuşacak,iki kelam edecek,dediğinin arkasında duracak...

Yanlış bir zamanda, yanlış bir coğrafyada, yanlışlıkla düşmüşüm dünyaya...Ne dünya bana uyabiliyor ne de  ben dünyaya uyabiliyorum. Zamansız,mekansız arafta yaşıyorum...




19 Temmuz 2013 Cuma

KANATLARA VEDA ETMEK...

Kanatlarına ihtiyacı kalmadığını anlaması kolay değil bir insanın...Ama daha zor bir şey daha var .. o kanatlarla yaşamak...

Onları melek yapınca yücelttiğimizi sanırız. Oysa yaptığımız düpedüz aşağılamadır aslında. Bir insanı melek olmaya zorlamak kadar büyük bir şeytanlık düşünemiyorum. İyiliğinizi isteyen bir dostunuz günün birinde şunu diyor: “Sen çok düzgün bir adamsın. Bu da insana hüzün veriyor...”

Şöyle cevaplıyorsunuz: “Hayatta hata yapma şansın olmayınca düzgün oluyorsun mecburen. Yoksa ben de saçmalamak isterdim. Yanlış kararlar vermek, zamanı boşa harcamak, Amsterdam’a gidip ot çekerek yerlerde yuvarlanmak emin ol pek hoşuma giderdi. Bunları yapma lüksüm olmadı ama. Çünkü tüm mesaimi hayatta kalmaya ve yeteneklerimi geliştirmeye harcamak zorundaydım”.

O sırada kocaman köpeği gelip oturmuş oluyor yanına. Küçükken seyrettiğiniz Lassie dizilerinden fırlayıp gelmiş tatlı bir şey. Arkadaşınız bir sigara yakıyor, sadık dostunu okşayarak dinliyor sizi.

“En kötü tarafı da ne, biliyor musun?” diyor, elini altın sarısı tüylere bir kez daha daldırarak: “Kendini melek zannediyorsun. Melek olmaya çalışıyorsun. Bu da seni mahvediyor”
“Ne yapayım?” diyorsunuz.
“Kanatlarınla vedalaş” diyor.
Ne var ki zor iş insanın kanatlarına veda etmesi.
Kanatlarına ihtiyacının kalmadığını anlaması kolay değil. Ama her zaman daha zor bir şey var hayatta: O kanatları taşımak.
Mesele kanatların ağır olması değil sadece. O tuhaf ve tüylü şeyleri omuzlarımızda taşırken iki büklüm olmamız da değil. Asıl sorun, kanatların bizi melek yapması.
Yani haklı arkadaşınız.
Kanatlar meleğe dönüştürüyor sizi. Temiz, beyaz, masum varlıklar haline geliyorsunuz. İlk bakışta güzel görünüyor tabii; etrafınızdaki halenin herkesin gözünü kamaştırması hoşunuza gidiyor. Caddelerde kanatlarınızı hafif hafif kımıldatarak dolaşmaktan benzersiz bir zevk alıyorsunuz.

Sonra sonra anlıyorsunuz, bunun cendere olduğunu.
Çünkü melek olunca aşık olmaya, sevişmeye ya da intikam almaya hakkınız yok. Adı üstünde, meleksiniz çünkü. Bir melekten ne bekleniyorsa onu yerine getirmekle yükümlüsünüz. Başkalarının gözündeki melek imajına hizmet etmekle geçmeli hayatınız.
Tabii hayat geçip gitmeli bu arada.

“O salak kanatları omuzlarıma takanı bir bulursam yapacağımı biliyorum” diyorsunuz arkadaşınıza.
Kahkahayla gülüyor. “İnşallah geç kalmamışsındır” diyor sonra.
Melek olmak bu yüzden biraz hüzünlü işte. Tatsız bir varoluş biçimi. Etrafınızdaki meleklere dikkatle bakın; başkaları için yaşadıklarını göreceksiniz.

Annemiz, öğretmenimiz, babamız ya da kardeşimiz onlar. Cinsiyetleri yok. Başkalarının biçmiş olduğu melek rolünü çıt çıkarmadan oynayarak yuvarlanıp giderler.
Onları melek yapınca yücelttiğimizi sanırız. Oysa yaptığımız düpedüz aşağılamadır aslında. Bir insanı melek olmaya zorlamak kadar büyük bir şeytanlık düşünemiyorum.
İlahi hiyerarşide bile melek insandan sonra değil mi?
Melekler başka şansları olmadığı için iyi ve masum. İnsanoğluysa kendi seçimiyle iyi ya da kötü olabiliyor.
Onu yaradılış dekorunda başrole çıkaran da bu belki: Işığa olduğu kadar karanlığa da sahip olması. İkisinden de beslenerek bulması, evrenin muhteşem döngüsü içindeki yerini.
Yoksa o kadar büyüyor ki kanatlarınız, yürümenizi engelliyor artık.
Sürekli başkalarının ne diyeceğini, nasıl göründüğünüzü, töreye uyup uymadığınızı düşünmekten yaşamaya fırsatınız olmuyor ve bu mutsuz ediyor sizi.
Oysa mutsuz olmak istemiyorsunuz. Mutsuz bir baba ya da anne olmak istemiyorsunuz.
Mutluluk özlemi dolaşıyor damarlarınızda. Melek kanunlarına göre suç işlediğinizi düşünüyor ve suçluluk duyuyorsunuz. Meleklere özgü bu suçluluk duygunuzu kullanarak size istediklerini yaptırabilirler.
Suçluluk bir duygudur çünkü. Tıpkı aşk gibi.
Aşık oluyorsunuz bu arada. Böylece her şey kendiliğinden çözümlenmiş oluyor. Kanatlarınız derhal alınıyor elinizden. Meleklerin aşık olmaya hakları yok, biliyorsunuz. Aşık olmanın cezası, dünyaya kafa üstü düşmek.
Oysa bilmiyorlar: Uçmanızı engelleyen o ağır kanatlardı aslında...

Kanatlarınızdan kurtulunca hafifliyor ve özgürleşiyorsunuz. Kendi isteğinizle seviyorsunuz bir çocuğu, başkaları öyle istediği için değil. Kendi isteğinizle kokluyorsunuz bir kadını, kardeşinizin yardımına koşarken işinize yarayan başkalarının taktığı kanatlar değil, insan bacaklarınız oluyor.

Melek değilsiniz artık. Bu sizi insanlaştırıyor.

Hata yapabilir, saçmalayabilir, yanılabilirsiniz. Provası olmayan bu dünyada kusursuz olma mecburiyetinden kurtulabilirsiniz.

Kanatlarınızla vedalaşıyorsunuz. Özgürlüğe uçabilirsiniz artık...



NOT:Çok eskilerde bir yerlere kopyalamaşım kaynağını bilmiyorum:(

16 Temmuz 2013 Salı

SIZI...

Sızım sızım sızlar içim
Gözümde akmayan yaşlar
İçimde yıllardan kalma birikim
Bilmem ne zaman patlar

Bilirim sonu var bunun
Bilirim sonu gelir her sorunun
Bilirim sonu var bunun
Çaresi bulunur bilirim her sorunun

Hiç aç susuz yaşamadım ki
Hiç parasız pulsuz kalmadım ki
Hiç aşksız sevgisiz olmadım ki
Neden neye kime bu özlem

Sızım sızım sızlar içim
Yüreğimde fırtınalar
Ve suskun artık umutlarım
Sanki benden hesap sorar

Bilirim sonu var bunun
Bilirim sonu gelir her sorunun
Bilirim sonu var bunun
Çaresi bulunur bilirim her sorunun

Hiç aç susuz yaşamadım ki
Hiç parasız pulsuz kalmadım ki
Hiç aşksız sevgisiz olmadım ki
Neden neye kime bu özlem

Sezen AKSU